Avrupa Parlamentosu, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlama ve tedarik zinciri sorumluluklarını hafifletmeyi öngören düzenlemeyi reddetti. Avrupa iş dünyasının “yeşil kurallardan biraz nefes alalım” talebi karşılık bulmadı.

Avrupa Komisyonu’nun “Omnibus I” adını verdiği paket, aslında AB’nin son yıllarda oluşturduğu kapsamlı yeşil mevzuatın bazı bölümlerini gevşetmeyi hedefliyordu. Plan, 250 çalışanın üzerindeki şirketleri kapsayan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) sınırını 1.000 çalışana çıkarmayı öneriyordu. Bu da binlerce orta ölçekli şirketin sürdürülebilirlik raporu hazırlama yükümlülüğünden muaf kalması anlamına geliyordu. Ayrıca, tedarik zinciri özen yükümlülüğü olarak bilinen, şirketlerin iş ortaklarının çevresel ve sosyal etkilerini takip etme zorunluluğu da yalnızca “doğrudan iş ortaklarıyla sınırlı” hale getirilecekti.
Daha az şirket, daha az raporlama, daha az sorumluluk.
Ancak Parlamento bu yaklaşımı “geri adım” olarak gördü ve düzenlemeyi kıl payı farkla reddetti. Oylamada 318 milletvekili hayır oyu verirken, 309 evet dedi; 34 vekil ise çekimser kaldı. Karar sonrası tasarı yeniden müzakere sürecine geri döndü. Tartışmalar, Avrupa’nın yeşil dönüşümünde derin bir fikir ayrılığı olduğunu da ortaya koydu. Sosyal demokratlar ve çevreci gruplar, Komisyon’un teklifini “iklim hedeflerini sulandırmak” olarak yorumladı. Muhafazakâr kanat ise tersine, işletmelerin üzerindeki raporlama yükünün zaten aşırı olduğunu savundu. Ortada kalan uzlaşma metni, hiçbir tarafı tam anlamıyla memnun etmedi.
Peki bu karar ne anlama geliyor? Öncelikle Avrupa’daki sürdürülebilirlik çerçevesi yeniden şekillenecek. Şirketler için hangi raporların zorunlu olacağı, hangi alanlarda gönüllülük esasına geçileceği henüz net değil. Bu da sürdürülebilirlik alanında çalışan tüm sektörler için -özellikle tedarik zincirine dayalı mimarlık, inşaat, lojistik ve üretim sektörleri için- ciddi bir belirsizlik yaratıyor.
Türkiye açısından da tablo önemli. Avrupa Birliği ile ticari ilişkileri güçlü olan Türk şirketleri, AB’nin sürdürülebilirlik standartlarına uyum sürecini yakından izliyor. Dolayısıyla bu tür kararlar, Türkiye’deki ihracatçı firmalar için sadece bir bürokratik detay değil; doğrudan rekabet gücünü, raporlama alışkanlıklarını ve yatırım yönelimlerini etkileyen bir faktör.
