Ülkeler net sıfır emisyon hedeflerine yönelirken, enerji arz ve talebi üzerindeki etkiler de giderek daha fazla gündeme geliyor. Bu süreçte hükümetler, karbon salımı yapmayan alternatif ve sürdürülebilir yakıt kaynakları arayışında…

Hidrojen endüstride yeni bir kavram değil; ancak son dönemde ilginin artmasının sebebi, fosil yakıtların yerine geçebilecek düşük ya da sıfır emisyonlu enerji kaynaklarına duyulan ihtiyaç. Yeşil hidrojen, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak üretiliyor ve karbon salımı yapmıyor. Mavi hidrojen ise fosil yakıtlardan üretiliyor ancak bu süreçte ortaya çıkan karbondioksit yakalanıp depolanıyor.
Yeşil hidrojen, sıfır emisyonlu olması ve yalnızca su buharı üretmesi sebebiyle “geleceğin yakıtı” olarak görülüyor. Gaz ya da sıvı formda depolanıp taşınabiliyor ve özellikle deniz taşımacılığı ve kara taşımacılığı gibi karbon azaltımı zor sektörlerin dönüşümünde önemli bir potansiyel sunuyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) tarafından COP26 öncesinde yayımlanan bir rapora göre, yenilenebilir yakıtlarla çalışan yeşil hidrojen taşımacılığı altyapısı kurulması, denizcilik sektöründeki CO₂ emisyonlarını %80’e kadar azaltabilir. Rapora göre, denizcilik sektörünün 1.5°C hedefi doğrultusunda karbon azaltımı sağlayabilmesi için yeşil hidrojen bazlı yakıtlar (örneğin e-metanol, e-amonyak), gelişmiş biyoyakıtlar ve gemilerin enerji verimliliğinin artırılması gibi stratejiler benimsenmeli.
Southern Green Hydrogen Project
Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nda kurulması planlanan dünyanın ilk büyük ölçekli yeşil hidrojen tesisi, yalnızca ülkede değil, uluslararası düzeyde de büyük ilgi çekti. NZ Herald’ın haberine göre, Southern Green Hydrogen Project adı verilen bu proje, ülkenin enerji üreticilerinden Meridian Energy ve Contact Energy ortaklığıyla hayata geçirilecek ve 2024’te kapanacak olan Tiwai Alüminyum Eritme Tesisinin yerini alacak.
McKinsey & Company tarafından hazırlanan rapor, tesisin hem yurt içi hem de yurt dışındaki toplumların karbon emisyonlarını azaltmaya yardımcı olabileceğini, ayrıca ihracat gelirlerinden yüz milyonlarca dolar kazandırma potansiyeli taşıdığını ortaya koyuyor. Projenin ayrıca yüksek maaşlı istihdam yaratması, ülkenin GSYİH’sini artırması ve sera gazı emisyonlarını %20’den fazla azaltması bekleniyor.
Otago Daily Times’ın haberine göre, Yeni Zelanda’da üretilecek hidrojenin büyük bir kısmı deniz yoluyla ihraç edilecek. Ancak hidrojenin depolanması ve taşınması ciddi teknik zorluklar içeriyor (Price, 2021). Hidrojenin sıvı halde taşınabilmesi için -253°C gibi son derece düşük sıcaklıklara soğutulması gerekiyor.
Bazı ülkeler bu zorlukları aşmak için çeşitli çözümler geliştiriyor:
- Japonya, hidrojenle çalışan ticari ölçekli bir taşıyıcı geliştiriyor; 2030’a kadar hazır olması planlanıyor.
- Güney Kore, hidrojenin güvenli taşınması için yüksek dayanımlı çelik tankerler tasarlıyor.
- Norveç, hidrojen taşıyacak roll-on/roll-off tipi gemiler planlıyor.
- Kanada, sıvı yerine sıkıştırılmış hidrojen taşıyacak ve aşırı soğutmaya ihtiyaç duymayan gemiler geliştiriyor.
Contact Energy CEO’su Mike Fuge’a göre, Southern Green Hydrogen Projesi Yeni Zelanda’nın şimdiye kadar gerçekleştirdiği en büyük yeşil hidrojen yatırımı olabilir ve altyapı inşaatına 2025 yılı itibarıyla başlanması planlanıyor. Yeni Zelanda genelinde halihazırda farklı ölçekte hidrojen projeleri yürütülüyor. Ülke, önümüzdeki yıllarda yeşil hidrojen üretiminde küresel bir merkez haline gelmeyi hedefliyor.