5 Haziran Dünya Çevre Günü, insanlığın doğayla kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlaması gereken bir eşikte kutlanıyor. Bilim insanları ise, “Artık gecikmeye tahammülümüz yok” diyor.

Dünya, 2023’te tarihinin en sıcak yılını yaşadı. Kuraklık, seller, orman yangınları ve ani hava olayları artık istisna değil, norm haline geldi. 5 Haziran Dünya Çevre Günü, işte bu tabloyu değiştirmek için son fırsatların değerlendirildiği bir döneme işaret ediyor. İklim krizinin yıkıcı etkileri, sürdürülebilirliği yalnızca çevre için değil, ekonomi ve toplum için de vazgeçilmez kılıyor. Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kurnaz, sürecin ciddiyetini şöyle özetliyor: “Artık iklim değişikliğini durdurmak değil, kontrolsüz yükselişini yavaşlatmak için yarışıyoruz. 1,5°C eşiğini aşmak üzereyiz. Bu durum; kuraklıkların artması, tarımda verimliliğin düşmesi ve göç dalgalarının hızlanması gibi sonuçları beraberinde getirecek. Sürdürülebilirlik artık bir iyi niyet göstergesi değil, hayatta kalma stratejisidir.”
Türkiye, 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi koysa da bu hedefe ulaşmak için hem kamu politikalarının hem de özel sektörün dönüşmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması, sanayide yeşil üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması ve şehirlerde iklim dirençli altyapıların kurulması temel öncelikler arasında yer alıyor. Öte yandan şirketler, karbon ayak izlerini düşürmek ve kaynak kullanımını optimize etmek için sürdürülebilirlik stratejilerini yeniden şekillendiriyor. Ancak dönüşümün sadece büyük ölçekli aktörlerle sınırlı kalmaması gerekiyor. Enerji tasarrufu, bilinçli tüketim ve atık yönetimi gibi bireysel adımlar, toplumsal etkileri büyütebilecek çarpan etkisine sahip.
İş Dünyası İçin Risk ve Fırsat Dönemi
İklim krizi, şirketler için yalnızca çevresel değil, aynı zamanda finansal ve operasyonel bir risk haline de geldi. Karbon vergileri, yeşil finansman kriterleri, tedarik zinciri düzenlemeleri ve ESG (çevresel, sosyal, yönetişim) raporlama yükümlülükleri gibi yeni dinamikler, özellikle ihracat yapan ve küresel tedarik zincirlerine entegre şirketler için sürdürülebilirlik performansını kritik bir rekabet faktörüne dönüştürüyor. Aynı zamanda, bu dönüşümü erken benimseyen şirketler, yatırımcı güvenini artırıyor, maliyet avantajı sağlıyor ve marka değerlerini güçlendiriyor.
Artık mesele sadece “çevreci görünmek” değil; iklim direncine sahip bir iş modeliyle ayakta kalmak ve büyümek.
Dünya Çevre Günü, bu yıl yalnızca farkındalık yaratmakla kalmıyor; bilim insanlarından kurumlara, tüketicilerden kamu otoritelerine kadar herkes için acil eylem çağrısı niteliği taşıyor. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak için zaman daralıyor — ama hâlâ umut var…