Dünya Ekonomik Forumu Doğa ve İklim Merkezi Gıda ve Su Başkanı Tania Strauss, su kıtlığına dair zorlukları değerlendirdi. Sözleri geleceğe dair riskleri gözler önüne seriyor.
Kuraklık zamanlarında su kıtlığını fark etmek kolaydır. Peki veri merkezleri, sanayi üretimi ve nüfus artışı gibi etkenlerle artan talebi nasıl yöneteceğiz? Sorunun yanıtını Dünya Ekonomik Forumu Doğa ve İklim Merkezi Gıda ve Su Başkanı Tania Strauss’tan aldık.
Tania Strauss: Bu genellikle görünmezdir ama su, sağlığımız ve ekonomilerimizin ve şehirlerimizin işleyişi açısından sanayi ve toplum için hayati öneme sahiptir. Bilimin bize gösterdiği üzere su döngüsünün bozulduğu gerçeği üzerine düşünmeye başlamak bile, insanların tam olarak kavrayamadığı çok geniş etkiler yaratıyor. Su tüketimindeki eğilimleri değerlendirirken, daha büyük bir çerçeveden bakmak gerekir: Su döngüsünün bozulduğunu yaşıyoruz – seller ve öngörülemez hava koşulları gibi nedenlerle aşırı su, ya da kuraklık ve erişim yollarının değişmesi nedeniyle yetersiz su. Buna bir de kirli su ekleniyor; gelişmekte olan ülkelerde bu arıtılmayan atık su şeklinde olurken, gelişmiş ülkelerde içme suyunun kirlenmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu mesele gerçekten her sektörü, her toplumu ve her ülkeyi etkiliyor. Bu nedenle suya dair sorunlar etrafında daha geniş bir anlatıya sahip olmak çok önemli.
Su tüketim eğilimlerine baktığınızda, %70’ten fazlası gıda üretiminde kullanılıyor. Geri kalanı ise sanayi kullanımına gidiyor ve bu da çeşitli zorluklar yaratıyor. Üçüncü büyük alan ise şehirler. Her sektörü ayrı ayrı ele alırsanız, madencilik, tarım ve imalat gibi sektörlerin neredeyse dünyadaki her su havzası için klasik bir rekabet içinde olduğunu görürsünüz. Buna bir de hem su kaynakları açısından sıkıntılı bölgelerde faaliyet göstermeye başlayan hem de iş modellerinin içinde suyu doğrudan kullanan bazı yeni sektörler ekleniyor: hızlı moda, yapay zeka ve veri merkezleri gibi. Baskı artıyor ve artık biliyoruz ki 2030 yılına kadar, suya olan talep %40 oranında artacak ve arzı aşacak.
O halde, su yönetimini yeniden tasarlamamıza yardımcı olacak çözümleri ve bu sorunlara daha döngüsel bir yaklaşımla nasıl yaklaşabileceğimizi nasıl uzlaştıracağız?
Tania Strauss: Şirketler, sadece tedarik zincirlerinde kullandıkları su açısından değil, aynı zamanda faaliyet göstermek zorunda kaldıkları toplulukların ve su havzalarının ne kadar baskı altında olduğunun da daha çok farkına varmaya başladılar. Devlet politikaları bu sorunları ele alsın ya da almasın, artık sanayi tarafında – ister beton sektörü, ister enerji ya da imalat olsun – suyun maliyeti konusunda daha gerçekçi bir anlayış gelişiyor. Belki gelecekte bunun daha iyi bir versiyonu suyun değerinin anlaşılması olacak.
Bu konuya, su yönetişimi, suya uygun finansman modelleri, havza düzeyinde veya özel su yolları için oluşturulacak iş birlikleri gibi alanlardan yaklaşmalıyız. En azından sanayi tarafında, rekabet öncesi düzeyde ortaklıklar gerekiyor. Ayrıca yeni erken aşama teknolojilere imkân tanıyacak araçlar, teknolojiler ve politika etkileşimlerine de odaklanmalıyız – aynı zamanda bu hedeflere yönelik daha genel bir inovasyon anlayışı da şart. Umut veren gelişmelere gelince, iyi inovasyonların birçok cephede ortaya çıktığını görüyoruz. Bunlardan biri pek “gösterişli” değil: İş birliğine ihtiyacımız var. Bu büyük bir teknoloji atılımı değil. İnsanların bu konuda kişisel bir sorumlulukları olduğunu fark etmeleri ve bir araya gelip çözüm üretmeleri gerekiyor.