Farkında mısınız, sürdürülebilirlik mesleği varoluşsal bir kavşakta sanki. Birkaç yıldır flaşların üzerinde olduğu bu alan, büyük bir değişim ve baskı altında…
Sürdürülebilirlik derin bir çıkmazda gibi… Bir yanda iklim krizi her zamankinden daha acil bir sorun haline gelirken, diğer yanda şirketler sürdürülebilirlik uygulamalarını zaman zaman yalnızca imaj yönetimi aracı olarak kullanıyor. Bu durum, sürdürülebilirlik uzmanlarını zor bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor: Gerçek bir değişim için mi çalışıyorlar, yoksa yeşil yıkama denen sürece (greenwashing) istemeden hizmet mi ediyorlar?
Güven Bunalımı ve Mesleki Kimlik Arayışı
Sürdürülebilirlik profesyonelleri adeta bir arayıştalar. Bu da mesleki kimliklerini yeniden tanımlamaları gerekliliğini doğuruyor. Artık yalnızca teknik bilgi sahibi olmak yeterli değil; bu bilgiyi toplumsal çıkar doğrultusunda kullanmak, etik değerlere sadık kalmak ve hesap verebilirlik ilkesine göre hareket etmek de gerekiyor. Çok kolay olmasa gerek…
Tıpta olduğu gibi, sürdürülebilirlik mesleği de kamu yararına çalışmalı ve toplumsal güven kazanmalı. Bunun için ise disiplinin ortak etik ilkeleri, güçlü meslek birlikleri ve sertifikasyon süreçleriyle kurumsallaşması şart. Aksi takdirde bu alan, şirketlerin kısa vadeli hedeflerine hizmet eden bir danışmanlık faaliyeti olarak kalabilir.
Sonuç olarak, eğer sürdürülebilirlik gerçekten geleceği koruma mesleği olacaksa, kendi varlığını da etik, bilgi ve toplumsal sorumlulukla yeniden inşa etmeli. Bu dönüşüm gerçekleşmediği sürece, mesleğin itibarı da, etkisi de giderek zayıflayıp en sonunda yok olmayla karşı karşıya kalacak gibi…