Son beş yılda yılda ortalama yaklaşık 2 388 orman yangını çıktı ve her seferinde ortalama 6 665 hektar orman alanı zarar gördü. Ama dudak uçuklatıcı sayı burada değil, artış oranında: verilere göre 2021 yılının Ocak–Ağustos dönemi, 2008–2020 ortalamasına göre %755 oranında artış yaşandı*.

Küresel boyutta ise durum hiç de farklı değil. Pandemi sonrası büyük Avusturalya yangını, geçen sene Los Angeles’ı kasıp kavuran korkutucu batı kıyısı yangını dışında Kanada, Güney Amerika ve Rusya’da yangın ile mücadele eden ülkeler arasında. Peki suçlu kim? İklim mi isyanda, insan mı ihmalde?
« Verilere göre yangın oranlarında %755 artış var : peki ama sorumlusu kim? »
Orman Yanıyor: Doğa mı İsyanda, İnsan mı İhmalde?
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de yangınların %48’i ihmalkârlık, %10’u kasten, %11’i doğal nedenlerle çıkmakta; %30’unda ise neden belirlenemiyor… Yangınların çoğu zaman kasıtlı değil, basit bir dikkatsizlikle başlıyor. Kontrolsüzce yakılan piknik ateşleri, söndürülmeden bırakılan mangal közleri, yoldan atılan sigara izmaritleri, hatta ormana atılmış cam şişeler bile güneş ışığını mercek gibi kırarak kuru otları tutuşturabiliyor. Sadece bu kadar da değil; Tarım alanlarında yakılan anızlar, ormana yakın yerlerde çalışan iş makineleri, bakım yapılmayan elektrik hatları ya da orman içinde çalışan araçların motor sıcaklığı… Tüm bunlar, bir araya geldiğinde felaketi tetikleyen görünmez el gibi işliyor ve minik bir kıvılcım, dağ gibi büyüyen bir alev topu haline geliyor. Rant için olduğu iddia edilen kundaklama konularına girmiyorum bile… Lakin, şüpheler olsa da hiçbir zaman kanıt bulunmuş değil.
«Ancak mesele yalnızca insan eliyle çıkan kıvılcımlarda değil. İklim krizi, o kıvılcımları dev yangınlara dönüştüren görünmez bir el, adeta ormanın üzerine dökülen benzin gibi…»
Türkiye’nin aksine Kuzey Amerika gibi bölgelerde orman yangınlarında ortaya çıkan artışın yarısından fazlası doğrudan insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlanabiliyor: Batı ABD’de yanan alanların %50’den fazlasının değişen iklim koşullarından kaynaklandığı belirtiliyor. Yani mesele yalnızca insan eliyle çıkan kıvılcımlarda değil. İklim krizi, bu kıvılcımların dev alevlere dönüşmesini kolaylaştıran görünmez bir hızlandırıcı gibi davranıyor. Artan sıcaklıklar ve uzayan kuraklık dönemleri, toprağın ve bitki örtüsünün nemini alıp götürüyor. Kuruyan toprak, nemini yitirmiş yapraklar, yığılmış çalı çırpı, hepsi bir araya geliyor ve yangının yayılması için kusursuz bir zemin yaratıyor. Üstelik artık yangın mevsimi sadece yaz aylarıyla sınırlı değil; bahar aylarında bile tehlike kapıda. Bunun çarpıcı bir örneği, 2021 yılının aralık ayında (kış mevsiminde) Colorado eyaletinde meydana gelen yıkıcı orman yangını. Kısacası, artık “yangın mevsimi” kavramı yılın yalnızca yaz dönemini tanımlamaktan çıktı, bahar ve hatta kış aylarında bile ciddi yangın riskleri görülmeye başlandı. Bu olgu, iklim değişikliği nedeniyle yükselen sıcaklıklar ve azalan kar/nem koşullarının bir sonucu; zira daha sıcak ve kuru geçen bahar ayları, bitki örtüsünü daha erken kurutup yangına yatkın hale getirmekte.
Ne yazık ki, iklim krizinin kendisi de bütünüyle doğanın suçu değil; aksine, büyük ölçüde insan eliyle yaratılan bir kriz. Sanayi devriminden bu yana atmosfere salınan sera gazları, yaşam alışkanlıklarımız ve enerji tercihlerimizle birlikte bugün yaşadığımız aşırı sıcaklıkların ve kuraklıkların temel nedeni haline geldi.
Özetle, insan kaynaklı iklimin değişen ritmi, yangını yalnızca başlatmıyor, onun daha hızlı yayılmasına ve daha derin yaralar bırakmasına zemin hazırlıyor.
Alevi söndürmek için, Bilinci Yeşertmek Gerek
Hem Türkiye’de hem de dünyada yangın yönetimi, erken uyarı sistemleri, kamu politikaları ve doğayla uyumlu planlama ihtiyacı her geçen yıl daha da belirginleşiyor. Ama asıl mesele, o ilk kıvılcım hiç oluşmadan önce harekete geçebilmekte. Eğer yangınların yaklaşık %50’si insan ihmaliyle çıkıyorsa, bu, her iki yangından birinin aslında önlenebilir olduğu anlamına gelir. Bu da eğitim ve farkındalıkla değişebilecek bir kaderdir.
“Farkındalık ile her iki yangından biri önlenebilir.”
Orman kenarlarına yerleştirilecek uyarı levhalarından, çocuk yaşta doğa ve iklim okuryazarlığı eğitimlerine; anız yakımının sıkı şekilde denetlenmesinden orman içi yapılaşmanın sınırlandırılmasına; elektrik hatlarının bakımından yangın risk haritalarının güncellenmesine kadar pek çok somut adım atmak mümkün. Yerel halkla iş birliği içinde çalışmak, çocukları orman sevgisiyle büyütmek, yangın riskini anlık izleyebilen dijital sistemler kurmak… Bunların hepsi hâlihazırda elimizde olan çözümler. Unutmayalım, orman yalnızca ağaç değildir; her yangınla toprağımızı, suyumuzu, canlıları ve geleceğimizi de yakıyoruz. Oysa istersek, bu yangınların en azından yarısını önleyebiliriz.
*(2008-2020 arası: ortalama yıllık yanan ormanlık alan 20 760 hektar → 2021’de 177 476 hektar).
