Bilim insanları, son 20 yılda dünya okyanuslarında yaşanan renk değişiminin iklim değişikliği kaynaklı ekolojik dönüşümlerin sinyali olduğunu açıkladı.

Yeni yayımlanan bilimsel bir araştırmaya göre, 2003-2022 yılları arasında okyanus yüzeylerinin rengi dramatik biçimde değişti. Uydu görüntülerine dayanan analizlerde, kutup bölgelerine yakın açık denizlerde suyun daha yeşil tonlara büründüğü; buna karşın ekvatoral bölgelerde daha belirgin bir mavilik görüldüğü tespit edildi.
Renk değişiminin temel nedeni olarak, okyanus yüzeyindeki fitoplankton yoğunluğundaki kaymalar gösteriliyor. Fitoplanktonlar, okyanuslardaki besin zincirinin temel halkasını oluşturuyor ve sudaki klorofil miktarına göre varlıkları saptanabiliyor. Artan deniz suyu sıcaklıkları, bu mikroskobik canlıların kutuplara doğru göç etmesine yol açarken, bu durum suyun renginde de değişime neden oluyor.
Renk Değişimi Ne Anlama Geliyor?
Araştırmacılara göre, okyanus rengindeki bu değişim sadece estetik bir durum değil, deniz ekosistemlerinde yaşanan büyük bir biyolojik değişimin habercisi. Southampton Üniversitesi’nden yapılan ek bir analiz, dünya okyanuslarının yüzde 56’sında bu türden bir renk değişiminin yaşandığını ortaya koydu.
Balık Göçleri ve Gıda Güvenliği Etkilenebilir
Fitoplanktonların dağılımındaki kayma, onlarla beslenen balık türlerini de etkiliyor. Özellikle sardalya, sarı yüzgeçli orkinos ve benzeri türlerin yaşam alanlarında kuzeye doğru kaymalar gözlemleniyor. Uzmanlar, bu değişimlerin balıkçılık sektörünü, ekosistem dengesini ve hatta gıda güvenliğini tehdit edebileceği konusunda uyarıyor.
Kıyı Bölgelerinde Değişim Sürüyor
Araştırma esas olarak açık denizlere odaklanmış olsa da, Kaliforniya kıyılarındaki gibi bazı bölgelerde benzer renk değişimlerinin yaşandığına dair bulgular mevcut. Ancak kıyı sularındaki bulanıklık nedeniyle bu alanlar uydu verileriyle daha zor analiz ediliyor.
Bilim insanları, bu değişimlerin doğal iklim dalgalanmalarından mı yoksa kalıcı iklim değişikliklerinden mi kaynaklandığını net olarak belirleyebilmek için daha uzun süreli gözlemlere ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
