Açık Denizler Anlaşması henüz tam olarak yürürlüğe girmemişken, Pasifik Okyanusu’nun en kırılgan ekosistemlerinden biri için tarihi bir koruma fırsatı ortaya çıktı.
Oceana Şili’den Felipe Paredes’e göre, Şili açıklarında yer alan Salas y Gómez ve Nazca sırtları, dünyanın en zengin denizel biyoçeşitlilik bölgeleri arasında yer alıyor. Yaklaşık 3.000 kilometrelik bir alana yayılan bu su altı dağları, köpekbalıklarından deniz kuşlarına, balinalardan mercanlara kadar 90’dan fazla tehdit altındaki türün yaşam alanı. Üstelik bu bölgede yalnızca burada bulunan ve başka hiçbir yerde rastlanmayan türlerin oranı, denizel endemizm açısından dünya rekoru niteliğinde.
Ancak bu eşsiz habitatlar tehdit altında. Özellikle derin deniz trol avcılığı gibi sanayi tipi balıkçılık faaliyetleri, henüz tam anlamıyla araştırılamamış bu ekosistemleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Şili’den Tarihi Adım: Açık Denizler İçin Balıkçılık Yasağı Önerisi
2021 yılında Şili hükümeti, bu hassas sırtların korunması çağrısında bulundu. 2022’de ise bölgedeki ticari türler olan orkinos (jack mackerel) ve Humboldt uçan kalamarı için kalıcı bir balıkçılık yasağı önerisi sundu. Bu teklif, 2024 yılında Ekvador’da toplanan Güney Pasifik Bölgesel Balıkçılık Yönetim Örgütü (SPRFMO) toplantısında değerlendirmeye alındı. Toplantıda önemli bir ilerleme kaydedildi: SPRFMO Bilim Komitesi, bölgeye dair tüm bilimsel verilerin toplanması ve olası koruma önlemlerinin belirlenmesi için görevlendirildi. Şu anda Coral Reefs of the High Seas Koalisyonu’nun desteğiyle bir görev gücü bu verileri topluyor. Bilim Komitesi’nin önerileri doğrultusunda SPRFMO Komisyonu, 2026 yılına kadar balıkçılık yasağı da dâhil olmak üzere bölgenin nasıl yönetileceğine dair karar verecek.

Koruma ve Balıkçılık El Ele Gidebilir
Felipe Paredes’e göre, bu tür girişimler çevre koruma ile sürdürülebilir balıkçılık arasında bir çatışma olmadığını, tam tersine birbirini tamamladığını gösteriyor. “Okyanus öyle büyük ve üretken ki hem sağlıklı balıkçılık yapılabilir hem de geniş koruma alanları oluşturulabilir,” diyor.
2023 yılında imzalanan Açık Denizler Anlaşması ise bu sürecin uluslararası yasal çerçevesini oluşturuyor. Anlaşma, ülkelerin ulusal suları dışındaki alanlarda deniz koruma alanları (MPA) ilan edebilmesini sağlıyor. Ancak yürürlüğe girebilmesi için 60 ülkenin onayı gerekiyor. Şu ana kadar yalnızca 21 ülke anlaşmayı onayladı. NGO’lar ve çevreci örgütler, “Together for the Ocean” kampanyasıyla hükümetlere bu anlaşmayı Haziran 2025’e kadar onaylama çağrısı yapıyor. Aynı tarihte Fransa’da düzenlenecek BM Okyanus Konferansı’nın, bu süreci hızlandırması bekleniyor.
30×30 Hedefine Ulaşmak İçin Kritik Eşik
Küresel olarak 2030 yılına kadar okyanusların en az %30’unun korunması hedefleniyor (30×30). Ancak şu anda dünya okyanuslarının yalnızca %8.3’ü koruma altında ve bu alanların büyük kısmı ya sadece kâğıt üzerinde korunuyor ya da etkisiz denetimlerle zararlı faaliyetlere açık bırakılıyor. Salas y Gómez ve Nazca sırtlarının korunması, hem bu hedefe ulaşmak hem de Pasifik’in eşsiz biyoçeşitliliğini kurtarmak için atılacak ilk adım olabilir.
