Son yıllarda bilim insanları, “proforestasyon” adını verdikleri bir stratejiyle dikkat çekiyor: Mevcut ormanların doğal hâliyle büyümeye devam etmesine izin vermek.

Giderek artan karbon salımlarıyla mücadelede, ormanlar gezegenin en büyük doğal müttefiklerinden biri. Ancak bu mücadelede yalnızca ağaç dikmek yeterli değil. Son yıllarda bilim insanları, “proforestasyon” adını verdikleri bir stratejiyle dikkat çekiyor: Mevcut ormanların doğal hâliyle büyümeye devam etmesine izin vermek.
Bu yaklaşım, ormanlara aktif bir şekilde müdahale etmek yerine onları kendi dinamikleri içinde bırakmayı savunuyor. Proforestasyon, özellikle olgun ve yaşlı ormanların, karbon tutma, biyoçeşitlilik sağlama, su döngüsünü destekleme ve iklim direnci açısından kritik önem taşıdığını vurguluyor. Orman ekolojistleri, dünyanın farklı bölgelerinde yıllardır koruma altına alınmış ormanların, müdahale olmaksızın daha karmaşık, dirençli ve karbon açısından daha zengin sistemlere dönüştüğünü gözlemliyor. Bu ormanlar, zaman içinde sadece ağaçlardan oluşan bir alan olmaktan çıkıp, mantarlardan kuşlara, toprak organizmalarından büyük memelilere kadar binlerce türün yaşadığı, gelişmiş bir ekosisteme dönüşüyor.
Özellikle yaşlı ağaçlar, ormanın karbon deposu olarak en büyük katkıyı sağlıyor. Araştırmalar, bir ormandaki en büyük yüzde 1’lik ağaç grubunun, toplam karbonun yaklaşık yarısını tuttuğunu gösteriyor. Bu da kesilmemiş, olgun ormanların küresel karbon dengesinde hayati rol oynadığını ortaya koyuyor.
Proforestasyon ayrıca, su döngüsü açısından da kritik. Büyük gövdeli, derin köklü ağaçlar, atmosferle su arasında bir köprü kurarak kuraklıkla mücadelede doğal bir tampon görevi görüyor. Genetik çeşitliliği yüksek olan doğal ormanlar, iklim değişikliğine karşı da daha dirençli; çünkü evrimsel olarak farklı stres faktörlerine yanıt verebilecek özelliklere sahip bireyler barındırıyor. Bugün dünya genelinde, özellikle tropik kuşakta ve ılıman bölgelerde kalan yaşlı ormanların önemli bir bölümü hâlâ tehdit altında. Sadece tarım alanına dönüşüm ya da kentleşme değil, “iyi niyetli” ağaçlandırma çalışmaları da bazen bu doğal sistemlere zarar verebiliyor. Yeni ağaçlar dikilerek oluşturulan ormanlar, yapay oldukları için genellikle karbon tutma, habitat sağlama ya da iklim direnci açısından doğal ormanlarla aynı işlevi göremiyor.
Uzmanlar, şehirlerde ve tarım alanlarında ağaç dikmenin önemini kabul etmekle birlikte, dünyanın kalan “dokunulmamış” ormanlarına saygı gösterilmesi ve bunların kendi doğallığı içinde korunması gerektiğini vurguluyor.
Doğaya Alan Açmak, Geleceğe Yatırım Yapmaktır
Proforestasyon fikri, sürdürülebilirlik politikaları ve iklim stratejileri açısından önemli bir paradigma değişikliği anlamına geliyor. Etkinliğin ölçüsü, yapılan müdahale değil; bazen hiçbir şey yapmamak, doğanın işini yapmasına izin vermek en etkili çözüm olabilir.
Gelecekte, küresel orman politikalarında şu üç soruya verilen cevaplar daha da önem kazanacak:
- Hangi ormanlara hiç dokunmamalıyız?
- Hangi alanlarda doğa kendi kendini yenileyebilmeli?
- Ve nerelerde insan müdahalesi gerçekten kaçınılmaz?
Bu sorulara verilecek bilinçli cevaplar, sadece karbon salımını azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda biyoçeşitliliğin, su kaynaklarının ve yaşamın tüm formlarının korunmasına katkı sağlayacak.
