PepsiCo, iklim, su ve ambalajlama alanlarındaki önemli taahhütlerini gevşettiğini açıkladı. Şirket bu değişikliğe gerekçe olarak, temiz teknolojiye yönelik sistem-genel yatırım eksikliğini gösterdi.

Yeni plan, ilk bakışta “gerçekçi” görünse de, aslında büyük markaların sürdürülebilirlik yolculuğunda karşılaştığı yapısal engelleri de gözler önüne seriyor. PepsiCo’nun 2030’a kadar toplam karbon emisyonlarını 2015 yılına göre yüzde 40 azaltma hedefi iptal edildi. Kapsam 1 ve 2 emisyonları için öngörülen yüzde 75’lik düşüş hedefi ise yüzde 50’ye indirildi. Dahası, 2040 olarak belirlenen “net sıfır emisyon” tarihi 2050’ye ertelendi.
Sadece enerji ve emisyon değil, ambalaj hedeflerinde de geri adım var. PepsiCo artık tek kullanımlık ambalajlarda “yeniden kullanılabilir modellere geçiş” planını rafa kaldırdı. Şirket, plastik kullanımını doğrudan azaltmak yerine, ambalaj teknolojilerini geliştiren ortaklara destek olmayı tercih edeceğini söylüyor. Başka bir deyişle, top artık tedarikçilerin ve teknoloji şirketlerinin sahasında.
Evrilmek
PepsiCo yönetimi, bu değişikliği “evrilmek” olarak tanımlıyor: Şirketten yapılan açıklamada, “Sürdürülebilirlik yolculuğumuz her zaman doğrusal olmayacak,” deniyor. “Ama hedefimiz, işimizin direncini artırırken gezegen için pozitif etki yaratmak.”
Kulağa makul geliyor, ama soru şu: Hedefleri küçültmek mi, yoksa rotayı daha uygulanabilir bir yöne çevirmek mi? Sürdürülebilirlik iddiasını markalaştırmış bir devin böylesine geri adım atması, diğer şirketler için de emsal teşkil edebilir. Bu yüzden bu karar, sadece bir kurumsal güncelleme değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik kavramının “gerçeklikle sınandığı” bir dönemin göstergesi. Bugün, birçok küresel marka gibi PepsiCo da “büyük sözler” çağını geride bırakıp, daha ölçülü ama belki de daha dürüst bir döneme giriyor. Ancak tüketici tarafında beklenti hâlâ net: söz değil, sonuç görmek istiyoruz.
