Türkiye’de “sürdürülebilirlik” artık eskisi gibi kenarda köşede kalan bir kavram değil. Bugün baktığımızda anketlere göre toplumun üçte biri, hatta kimi ölçümlerde %40’a yakını çevre ve iklim meselesini ülkenin en ciddi sorunlarından biri olarak görüyor. Bu azımsanacak bir rakam değil. Fakat gelin görün ki bu farkındalık, çoğu zaman kâğıt üzerinde kalıyor.

Sokağa çıktığınızda tablo farklı. İnsanların büyük kısmı iklim değişikliğini “tehdit” olarak görüyor ama gündelik hayatında bu tehdide karşı tek bir alışkanlığını değiştirmiyor. Çöpler hâlâ karışık atılıyor, toplu taşıma yerine özel araçla trafiğe çıkılıyor, evlerde enerji verimliliğine dair adımlar sınırlı. Yani zihinsel farkındalık ile pratik davranış arasında derin bir boşluk var.
Burada asıl meseleye geliyoruz: Sürdürülebilirlik kültürü, yalnızca güneş paneli takmak ya da elektrikli araç almakla sınırlı değil. Toplumun değerleriyle doğrudan ilişkili. Empati, sabır, işbirliği gibi kültürel refleksler gelişmedikçe “net sıfır” hedefi soyut bir cümleden öteye geçemez. Trafikte yol vermeyen, sabırsız, ortak faydayı gözetmekte zorlanan bir toplumun iklim kriziyle kolektif mücadele etmesini beklemek gerçekçi mi?
Elbette işin bir de teknik tarafı var. Türkiye’nin potansiyeli göz ardı edilemez. Güneşten rüzgâra, jeotermalden hidroelektriğe kadar ciddi bir yenilenebilir enerji kapasitemiz var. Doğru yatırımlarla enerji dönüşümü teknik olarak mümkün. Ama sosyo-kültürel zemin olmadan, yönetişim zaafları düzelmeden, tüketim alışkanlıkları değişmeden bu hedef sadece “2053’te Net Sıfır” başlıklı strateji belgelerinde kalır.
Son yıllarda yapılan araştırmalar da aynı şeyi söylüyor: Farkındalık artıyor, özellikle genç kuşaklarda sürdürülebilirlik kaygısı yüksek. Tüketiciler giderek daha çok çevre dostu markaları tercih edeceklerini söylüyor. Ama iş günlük alışkanlıklara, yani pratikte karbon ayak izini azaltmaya geldiğinde hâlâ mesafe çok uzun.
Lafın kısası, kaynağımız var, teknolojimiz gelişebilir. Ama mesele yalnızca paneller, türbinler, yönetmelikler değil. Asıl mesele, ortak fayda bilincini içselleştiren bir toplum olabilmek. Net sıfır teknik olarak mümkün ama kültürel olarak hâlâ zor bir hedef.
