Dünya Bankası, iklim yatırımlarında büyük bir artış duyuruyor; peki, rakamların arkasındaki gerçekten yeşil bir dönüşüm mü, yoksa bir istatistik oyunu mu?

Paris Anlaşması’ndan bu yana geçen yıllarda Dünya Bankası, iklim finansmanında kayda değer bir artışa imza attı. Resmî rakamlar, banka projelerinin yüzde 80’inden fazlasında bir iklim bileşeni bulunduğunu gösteriyor. Kağıt üzerinde bakıldığında bu, etkileyici bir başarı gibi görünüyor. Fakat daha yakından incelendiğinde tablo çok daha karmaşık.
Çünkü artışın büyük kısmı, “karışık” projelerden geliyor. Yani eğitim, sağlık ya da altyapı gibi farklı temaların içine küçük oranlarda iklim bileşeni yerleştirilmiş projelerden… Bu projelerde iklimin payı çoğunlukla yüzde 1 ila 49 arasında değişiyor. Gerçekten sadece iklim odaklı olan projelerde ise, yani yalnızca emisyon azaltımı ya da uyum çalışmalarına odaklanan işlerde, Paris öncesine göre kayda değer bir artış yok.
Bu durum, basit ama kritik bir soruyu gündeme getiriyor: Artan proje sayısı gerçekten iklim krizine çözüm üretiyor mu, yoksa sadece iyi görünen bir istatistik mi yaratıyor? Dünya Bankası, kaynaklarını geniş bir alana dağıtırken iklim hedefleri giderek sulandırılıyor olabilir.
Küresel finansın en güçlü oyuncularından birinin böyle bir ikilemin tam ortasında olması şaşırtıcı değil. Ancak iklim krizi giderek derinleşirken, “mainstreaming” adı altında yürütülen bu yaklaşımın, bir noktada “greenwashing”e dönüşme riski yok mu? Asıl mesele tam da burada düğümleniyor. Bugün iklim için ayrılan her doların gerçek etkisi sorgulanmalı. Sayılar artıyor olabilir, ama asıl önemli olan bu paranın nerede, nasıl ve ne kadar güçlü sonuçlar yarattığıdır. Dünya Bankası’nın önümüzdeki yıllarda vereceği yanıt, yalnızca kurumun değil, küresel iklim mücadelesinin gidişatını da belirleyecek.
