Teknoloji devi İntel’in gelirlerindeki keskin düşüş, yalnızca pazardaki rekabeti değil; uzun süredir vitrine koyduğu çevresel taahhütlerin ne kadar gerçekçi olduğunu da yeniden tartışmaya açıyor.

Küresel yarı iletken pazarında rüzgâr sert esiyor ve bu kez en büyük darbelerden birini Intel alıyor. Son çeyreklerde yaşanan satış düşüşleri, şirketin mali yapısını zorlarken gözler otomatik olarak bir başka kritik başlığa kayıyor: 2030 için açıkladığı iddialı sürdürülebilirlik hedefleri. Bu hedefler, bir zamanlar sektörün dönüşüm iştahını simgeliyordu, ancak bugün gelinen noktada şirket bu yol haritasını askıya almak bir yana, bazı alanlarda geri adım attığı izlenimini veriyor.
Teknoloji ekonomisi böyle dönemlerde şirketleri sertçe sıkıştırır; kaynaklar yeniden dağıtılır, stratejiler keskinleşir, öncelikler daralır. İşte tam da bu noktada sürdürülebilirlik hedefleri ilk baskıyı hisseder. Intel’in enerji verimliliği, karbon nötrlüğü ve su geri kazanımı gibi alanlarda duyurduğu ileri vadeli planlar hâlâ kâğıt üzerinde dursa da, performans düşüşü nedeniyle yatırımların yavaşlayabileceği konuşuluyor. Bunun sinyallerini tedarik zincirinde, fabrika modernizasyonlarında ve özellikle çevresel uyumluluk yatırımlarında görmek mümkün.
Üstelik sektördeki rekabet baskısı da tabloyu ağırlaştırıyor. Yapay zekâ çiplerinde Nvidia ve Advanced Micro Devices gibi rakiplerin agresif yükselişi, Intel’in odağını daha da bölüyor. Bir yanda pazar payını koruma mücadelesi, diğer yanda iklim dostu üretim için gereken milyarlarca dolarlık uzun vadeli yatırım… Böyle bir ortamda şirketin sürdürülebilirlik politikasının ikinci plana itilmesi şaşırtıcı değil.
Ancak asıl kritik nokta burada ortaya çıkıyor: Küresel teknoloji devlerinin çevresel taahhütleri, yalnızca kendileri için değil tüm tedarik zinciri, şehirler ve enerji altyapıları için domino etkisi yaratıyor. Intel’in sürdürülebilirlik programını yavaşlatması, ham madde tedarikinden veri merkezi altyapısına, su tüketiminden yerel ekonomilere kadar geniş bir ekosistemi etkiliyor. Teknoloji üretiminin karbon yoğun doğası düşünüldüğünde, bu gecikmeler sektörün toplam emisyon azaltım hızını da törpülüyor.
Tüm bu karanlık tabloya rağmen, umut ışığı tamamen sönmüş değil. Şirket içi kaynaklara yakın analistler, Intel’in finansal toparlanma başladığı anda sürdürülebilirlik yatırımlarını yeniden hızlandırma niyetinde olduğunu belirtiyor. Ancak burada sorulması gereken kritik soru şu: İklim krizinin zaman penceresi bu kadar daralmışken, büyük teknoloji şirketlerinin “daha iyi bir yıl” bekleme lüksü gerçekten var mı?
