Yeniden doldurulabilir şişeler çevre dostu bir devrim mi, yoksa pazarlama illüzyonu mu? L’Occitane’dan Venisa Chu, refill sistemlerinin düşündüğümüz kadar masum olmadığını anlatıyor…

Kozmetik sektöründe son yılların en popüler sürdürülebilirlik hamlesi: “refill istasyonları”. Boş şişenizi getiriyorsunuz, yeniden dolduruyorsunuz, böylece hem atık azalıyor hem de gezegen biraz nefes alıyor. Kâğıt üzerinde kulağa mükemmel geliyor. Ama pratikte işler o kadar kolay değil. L’Occitane’ın Asya Sürdürülebilirlik Direktörü Venisa Chu’ya göre refill sistemleri “iyi niyetli ama her zaman etkili değil.” Chu, ekoloji basınına verdiği bir röportajda, “Refill istasyonlarının gerçekten atığı azalttığını söylemek zor,” diyor. Çünkü sistem sadece teknik bir çözüm değil; davranış, alışkanlık ve lojistik dengesi üzerine kurulu karmaşık bir yapı.

Tüketiciler yeniden doldurma fikrini seviyor, ama uygulamada çoğu kişi hâlâ yeni bir ürün almayı tercih ediyor. Refill noktalarının kurulumu, bakımı, hijyen koşulları ve tedarik zinciri düzenlemeleri de oldukça maliyetli. Üstelik bu süreçlerin kendi karbon ayak izi de azımsanacak gibi değil. Yani refill, bazen “çevre dostu görünen ama pratikte sınırlı etki yaratan” bir vitrine dönüşebiliyor. Gerçek döngüsellik, sadece yeniden doldurmayla değil; üretimden taşımaya, ambalajdan tüketici davranışına kadar tüm sistemin yeniden tasarlanmasıyla mümkün.
Yine de Chu umutlu. Refill sistemlerinin, sürdürülebilirlik bilincinin yayılması açısından önemli bir adım olduğunu düşünüyor: “Her yeniden doldurulan şişe, küçük de olsa bir fark yaratıyor. Esas dönüşüm, bu farkların birikmesiyle gerçekleşecek.”
