Artan maliyetler, zayıf büyüme ve rekabet baskısı… Paris, ekonomiyi canlandırmak için Çin yatırımlarının kapısını sonuna kadar aralıyor. Ancak bu yeni ekonomik yöneliş, Avrupa’da hem merakla hem tedirginlikle izleniyor.

Fransa, son yılların ekonomik baskılarıyla iyiden iyiye boğuşurken, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron dümeni daha cesur bir yöne kırdı: Çin ile yatırım ilişkilerini derinleştirmek. Paris’in bu hamlesi, yalnızca diplomatik bir yakınlaşma değil; aynı zamanda yüksek maliyetli enerji dönüşümünü hızlandırmak ve sanayide rekabet gücünü korumak için stratejik bir zorunluluğun ifadesi. Özellikle elektrikli araç bataryaları, güneş panelleri ve bilgisayar bileşenleri gibi üretim maliyetinin Çin’de belirgin şekilde düşük olduğu alanlarda Pekin sermayesi Fransa için cazip bir çıkış kapısı olarak görülüyor.
Macron’un çağrısı, yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlanması gereken bir dönemde geliyor. Güneş enerjisi gibi ölçek ekonomisine bağlı sektörlerde Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu üretim hacmini kurmak hâlâ zor ve pahalı. Çin şirketlerinin tedarik ve teknoloji avantajı ise Paris’in bu boşluğu kapatmasında kilit bir rol oynayabilir. Ancak bu işbirliği fikri, Avrupa’nın tamamında aynı heyecanla karşılanmıyor. Pek çok uzman, Çin’e artan bağımlılığın uzun vadede Fransa’nın stratejik otonomisini zayıflatabileceğini savunuyor.
Jeopolitik dengelerin kırılganlaştığı bir dönemde, Fransa’nın attığı bu adım hem pragmatik hem riskli bir manevra olarak görülüyor. Bir yandan ekonomik dönüşüm için hızlı bir ivme yaratma potansiyeli taşıyor; diğer yandan Avrupa’nın rekabet gücü, üretim kapasitesi ve tedarik zinciri güvenliği açısından yeni tartışmaların kapısını aralıyor. Yine de Paris’in kararlılığı ortada: Fransa, ekonomik sıkışmayı aşmak için Çin’in sunduğu imkânları görmezden gelmeye niyetli değil. Bu yakınlaşmanın kıtanın geleceğine nasıl yansıyacağını ise zaman gösterecek.
Kaynak: Euronews
