Disneyland çalışanlarının yıllardır süren ücret mücadelesi, 233 milyon dolarlık tarihi bir anlaşmayla sonuçlandı. Bu karar, iş yaşamında ücret adaletinin sürdürülebilirliğin ayrılmaz parçası olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Kaliforniya’daki bir mahkeme, Disneyland’de çalışan on binlerce işçinin açtığı davada Disney ile varılan 233 milyon dolarlık toplu uzlaşmayı onayladı. Çalışanlar, şirketin 2018’de kabul edilen Measure L yasasına uymayarak kendilerine ödenmesi gereken “yaşam ücreti”ni vermediğini savunuyordu. Yasa, vergi teşviki alan işletmelere saatlik en az 15 dolar maaş ödemeyi şart koşuyor ve bu rakam yıllar içinde artarak bugün 20,42 dolara ulaşmış durumda. Disney ise uzun süre bu yasanın kendisini bağlamadığını iddia etmişti.
Anlaşmaya göre 179 milyon dolar doğrudan çalışanlara ödenecek, milyonlarca dolar da cezalar ve masraflar için ayrılacak. Disney bugün çalışanlarının yüzde 96’sının saatlik 22 doların üzerinde kazandığını ve sundukları yan haklarla birlikte sektör ortalamasının üzerinde olduklarını vurguluyor. Şirket, bu tabloyu kendi insiyatifinin sonucu olarak gösterse de, gerçekte hukuki süreç ve kamuoyu baskısı ücretlerde ciddi bir dönüşümü tetikledi.
Disney davası, sürdürülebilir iş yaşamının sadece çevresel hedeflerle değil, çalışan haklarıyla da doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Yaşam maliyetini karşılayacak adil ücret, bir şirketin toplumsal sorumluluk anlayışının en somut göstergelerinden biri haline geliyor. Uzun vadede bu tür adımlar, iş gücü bağlılığını artırırken markaların itibarını da güçlendiriyor. Çalışanların refahını görmezden gelen şirketler ise yalnızca dava ve cezalarla değil, aynı zamanda yetenekli iş gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Disney’in bu tarihi anlaşması, ücret adaletinin geleceğin iş dünyasında daha da görünür hale geleceğinin işareti. Artık sürdürülebilirlik; karbon ayak izi, enerji verimliliği ya da geri dönüşüm kadar, çalışanın emeğinin hakkını alıp almadığıyla da ölçülüyor.
