Brezilya’nın Amazon kapısı Belem, COP30’a ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, dünya liderleri iklim kriziyle mücadelede yeni hedefleri ve adil bir dönüşüm vizyonunu masaya yatırıyor.

Brezilya’nın Belem kenti, 2025’te gerçekleşecek COP30 öncesi, küresel iklim gündeminin kalbi haline geldi. Amazon’un sembolik başkentinde bir araya gelen dünya liderleri, iklim değişikliğine karşı mücadelede ortak sorumlulukları ve yeni taahhütleri tartıştı. Toplantının merkezinde, Paris Anlaşması hedeflerinin hızla yaklaşan süresi ve gelişmekte olan ülkelerin yeşil dönüşüm sürecinde adil bir destek mekanizmasına duyduğu ihtiyaç vardı.
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, açılış konuşmasında, Amazon’un yalnızca Latin Amerika için değil, tüm gezegen için yaşamsal bir ekosistem olduğunu vurguladı. Lula, “Gezegenin akciğerlerini korumak yalnızca Brezilya’nın değil, insanlığın ortak görevi” diyerek, iklim eyleminin ekonomik büyüme ve sosyal adaletle birlikte ilerlemesi gerektiğinin altını çizdi.
Belem buluşması, COP30’a bir ön hazırlık niteliği taşırken, tartışmaların odağında finansman mekanizmaları, yenilenebilir enerjiye geçiş ve ormansızlaşmanın durdurulması yer aldı. Özellikle Küresel Güney ülkeleri, yeşil dönüşüm için somut finansal destek ve teknoloji transferi çağrısında bulundu. Avrupa Birliği, Japonya ve Kanada gibi ülkelerden gelen temsilciler ise karbon piyasaları, enerji verimliliği yatırımları ve özel sektörün iklim eylemindeki rolü üzerine yeni iş birliği modelleri sundu.
Yerel Topluluklar
Toplantıda dikkat çeken bir diğer konu, iklim müzakerelerinde yerel toplulukların ve yerli halkların sesinin daha güçlü duyulması gerektiğiydi. Amazon’da yaşayan toplulukların temsilcileri, “Biz ormanları koruyoruz; ama bunun için adil bir yaşam hakkına da ihtiyacımız var” diyerek, iklim politikalarının sosyal boyutuna dikkat çekti. Belem’deki zirve, COP30’un yalnızca bir müzakere süreci değil, aynı zamanda küresel dayanışmanın yeniden tanımlandığı bir dönüm noktası olabileceğini gösteriyor. Brezilya, Amazon’un korunması ve doğa temelli çözümlerle kalkınmanın bir arada yürüyebileceğini savunurken, dünya bu kez gerçekten “orman nefes alırken insan da alabilecek mi?” sorusuna cevap arıyor.
