Süregelen yağış azalması ve hızla düşen rezervler, Yunanistan’ı başkent ölçeğinde “su acil durumu” ilan etmeye zorladı. Akdeniz’deki tablo, Türkiye dâhil tüm bölge için uyarı niteliğinde.

Yunanistan hükümeti, kuraklığın kritik seviyelere ulaşması üzerine başkent Atina ile çevresindeki yerleşimleri ve adalardan Patmos ile Leros’u resmen “su acil durumu” kapsamına aldı. Karar, yalnızca bir yönetim adımı değil; Akdeniz iklim kuşağında giderek belirginleşen su stresinin artık ertelenemez bir gerçek olduğunu gösteriyor. Kafalardaki soru şu, sırada hangi şehirler var?
Yetkililer, Atina’nın su rezervlerinde 2022’den bu yana 250 milyon metreküplük düşüş yaşandığını açıklıyor. Üç yıldır yağışlarda yaklaşık %25’lik azalma gözlenirken, aynı dönemde buharlaşma %15, su tüketimi ise %6 artmış durumda. Bu tablo, ülkeyi 1988–1994 arasındaki büyük su krizine benzer bir dönemin eşiğine getiriyor. Hükümet, altyapıyı güçlendirmek için iddialı bir program hazırladı: 2,5 milyar avroluk yatırım kapsamında Achelous Nehri’nin kollarının yönünün değiştirilmesi, yeni sondajlar ve tuzdan arındırma tesislerinin kurulması planlanıyor. Ayrıca 40’tan fazla ada için 150’nin üzerinde su projesi yürütülüyor. Yetkililer henüz hane halkına yönelik bir kısıtlama açıklamasa da “zor kararların kapıda” olduğu mesajını veriyor.
Yunanistan’a Özgü Değil
Bu gelişme, bölgesel bir su krizinin yalnızca Yunanistan’a özgü olmadığını hatırlatıyor. Akdeniz havzası giderek daha sıcak, daha kuru ve daha öngörülemez bir iklim dinamiğine doğru sürükleniyor. Türkiye’nin birçok bölgesinde son yıllarda benzer eğilimler belirginleşiyor: yağış rejimi değişiyor, barajların doluluk oranları mevsimsel olarak daha hızlı dalgalanıyor ve yer altı su seviyeleri birçok ilde düşüş eğiliminde.
Atina’daki durum, Türkiye için iki kritik mesaj içeriyor. İlk olarak, su yönetimi artık yalnızca teknik bir konu değil; kent planlamasından tarımsal üretime, enerji yönetiminden turizme kadar tüm alanlarla iç içe geçen bir güvenlik başlığına dönüşüyor. İkincisi, büyük şehirlerin su riskleri “yavaş ilerleyen bir kriz” olarak görülmemeli. Atina örneği ne yazık ki bu tür krizlerin bir anda yönetimsel acil duruma dönüşebileceğini gösteriyor.
