Havacılık sektörünün karbon ayak izi hâlâ gökyüzünü karartırken, United Airlines bu tabloyu değiştirebilecek yeni bir adım attı. Şirket, yenilenebilir yakıt üreticisi Neste ile yaptığı anlaşmayla, Amerika’daki üç büyük havalimanında sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) kullanmaya başlıyor.

Bu hamle, United’ın 2050 yılına kadar karbon offset’lere başvurmadan net sıfır emisyona ulaşma hedefinin bir parçası. Yani şirket, sadece “kâğıt üzerinde” değil, doğrudan uçuş operasyonlarında gerçek emisyon azaltımı sağlamayı amaçlıyor. Neste’nin “MY Sustainable Aviation Fuel” adını verdiği yakıt, atık pişirme yağları ve hayvansal yağ artıklarından üretiliyor. En önemlisi de, mevcut uçak motorlarıyla tamamen uyumlu; bu da dönüşüm için yeni bir teknolojiye yatırım gerektirmiyor.
Rakamlar umut verici: SAF kullanımı, geleneksel jet yakıtına kıyasla sera gazı emisyonlarını yüzde 80’e kadar azaltabiliyor. Neste bu teslimatlara yaz aylarında Houston’da başladı, sonbaharda Newark ve Dulles’ta da devreye girdi. Program 2025 sonuna kadar devam edecek.
Sembolik mi?
Ancak asıl soru şu: Bu çaba havacılık sektöründe gerçek bir dönüşümün başlangıcı mı, yoksa sembolik bir adım mı? Şirketlerin “yeşil uçuş” vaatleri kulağa hoş geliyor ama bu tür girişimlerin ölçeklenebilmesi hâlâ ciddi lojistik ve finansal zorluklar barındırıyor. SAF üretimi bugün küresel yakıt talebinin yalnızca küçük bir bölümünü karşılıyor ve maliyetleri hâlâ fosil yakıtlardan yüksek.
Yine de bu ortaklık, iş dünyası açısından önemli bir mesaj veriyor: Sürdürülebilirlik artık sadece çevre politikası değil, rekabet stratejisi. Havayolu şirketleri için yakıt, en büyük maliyet kalemlerinden biri. Dolayısıyla emisyonu azaltan ve tedarik zincirini daha dirençli hale getiren çözümler, uzun vadede finansal sürdürülebilirliği de destekliyor. United ve Neste arasındaki işbirliği, çevresel hedefleri ekonomik mantıkla buluşturan bir örnek oluşturuyor. United’ın attığı bu adım mükemmel değil, ama doğru yönde. Çünkü sürdürülebilir iş yaşamı dediğimiz şey, tek bir sihirli çözüme değil, küçük ama kararlı dönüşüm zincirlerine dayanıyor. Gökyüzü belki hemen mavileşmeyecek, ama bu tür anlaşmalarla artık daha umutlu bir geleceğe bakabiliyoruz.
